22 Ocak 2013 Salı

Yeniden Son Samuraylar



Bu aralar anime izliyorum (hatta bitirdim) Hakuouki Reimeiroku uzun zamandır anime izlemiyordum geçenlerde (siz anladınız onu) dizi ve filmlerimi indirdiğim sitede tanıdık bir isim görünce bir sevindim bir sevindim anlatamam. Çünkü bu anime 1,5 yıl önce izlediğim Hakuouki’nin 3. Sezonu. Tabi benim bundan haberim yoktu. İlk iki sezonu ayıla bayıla izlediğim ve animeye hayran kaldığım için bu kadar sevinmem normal. Samuraylarımı özlemişim J

Sadece 3. Sezonun olduğunu bilmesem iyi birde animedeki olay ve kişilerin gerçek hayattan esinlendiğinden de haberim yoktu (misal Souji gerçekten veremden ö…. L) zati Japon tarihi ile o kadarda ilgili sayılmam. Ben daha doğru düzgün kendi tarihimi bilmezken diğer ülkelerin tarihi beni o kadar da ilgilendirmiyor ama kabul etmeliyim ki adamlar bu işte gerçekten iyiler tarihlerini kullanarak harika film ve diziler ortaya çıkartıyorlar. Bizim de şanlı bir tarihimiz var ama yine de bu malzemeyi nasıl kullanacağımızı bilmiyoruz gibi geliyor. Ne zaman bu konuda yakınsam sis bana aman der bizimkiler tarihi dizi yapmasınlar.

Hele bir üç krallık hikayeleri varki tüm Asya’ya mal olmuş. Tek bir hikayeden bu kadar çok film çıkar mı? Herneyse yine dağıtıyorum :P

Bu gif 2. sezondaki halleri
bir şey daha sanırım hiçbir animenin adı kendinie bu kadar yakışmazdı

Konuya geri dönersem ne diyodum haa animenin ilk iki sezonunu severek izlerken pekte bilinçli izlemediğimi anladım o kadar da önemli değil ama kişilerin tarihi karakterler olduğunu öğrenince bu anime beni daha da bir üzdü yazık ya bunlara benim sevgili son samuraylarıma(Bu ara da son samuray  Tom Cruise değil asıl bunlarmış)Her neyse 3. Sezon da çok güzeldi samuraylarımı tekrardan görmek özlemişim. (bir yazım da Ninja ve samuray filmlerini sevdiğimi söylemiştim ilk sezonu izledikten sonra buna benzer bir animeye Rurouni Kenshine başlıycaktım fakat 195 bölüm gözümü korkuttu neyseki filmi çıktı J çok beleşçiyim yaa)

3. sezonda ilk iki sezonun öncesine herşeyin başladığı zamana gidiyoruz. Henüz shinsengumi adını almamışlar ve Chizuru ile tanışmamışlar. Chizuru’nun yerine başka bir karakter Ryunosuke vardı. (Onu da buluyolardı)Bazen tuhaf şeyler isterim mesela Angelina Jolie beni evlat edinsin yada Unesco beni koruma altına alsın, bu animeyi izlediğimde shinsengumi beni bulsun istemiştim.

Ryunosuke

Anime incelemesine girmiycem sadece şunu söyliycem bu sezon daha çok karakterlerin geçmişleri ile ilgili bilgi veriyordu. Bir de ilk sezonda ki rasetsu olayıda vardı (Bu durum bana sevdiğim başka bir animeyi hatırlatıyor Vampire Knight’ı) zaten sevdiğim bir yapımdı, bu sezonunu da her halükarda severdim zati, ama gerçekten iyiydi hele finali….Kısacası seviyorum ben bu samurayları L Ayyy yine ağlayasım geldi.

Yazıya başlarken konuyu çok fena dağıtmaya niyetliydim ama artık aklımdan geçeni başka bir yazı olarak yayınlarım hoşçakalın




Soldan sağa Hijikata: Otoriter karizmatik soğuk kaptan
Souji: 3 cümlesinden biri seni öldürüm olan ukalam
Saitou: Cooool karizmatik ve de solak 
Heisuke: Cana yakın sevimli velet
Harada: Yani Sano mızraklı samuray digerlerini sevsem de yukardaki beşli öne çıkıyor

Hakuouki ile ilgili gif ve resimler için çöplüğe bakabilirsiniz :)
Son olarak bunu gif yapamadım 3. sezondan bir sahne ile harbiden bu sefer bitiriyorum, sahne çok hoşuma gitmişti bu arada sezonun kötü adamı oluyor kendileri










16 Ocak 2013 Çarşamba

Amanda Aman Öfkeliymiş



Geçenlerde bir yazımda amanda aman derken aklıma Ananda Everingham gelmişti ama kendimi tutup konuyu dağıtmamıştım aferin bana işte şimdi dağıtıyorumJ O yazıyı yazdığım sıralarda Ananda’nın son filmi Öfke’yi (U Mong Pa Meung ) yeni izlemistim Mario Maurer ile oynadığı.

Film aynen bu sahneyle başlıyordu.

Hazır aklımdayken filmle ve Ananda ile ilgili birşeyler karalamak istedim film güzeldi sonuçta bir tekrar filmi olması belki izleyenleri objektif bir yorumdan alıkoyabilir ama sonuçta orjinal ile kıyaslamamak gerek çünkü orjinal film bir başyapıt olan Rashomon. Durum bu olunca film otomatikman 1-0 geriden başlıyor filmin konusu Rashomon ile aynı ekstradan filme bir kaç sahne daha eklenmiş başına ve sonuna keşiş ile ilgili birde olaydaki kişilerin hayatları ile ilgili detaylar konulmuş. Kadının evlenmeden önceki durumu vb. bir kaç sahne.


Benim için bir filmin konusu ve kurgusu kadar görselliği de önemlidir bu filmi galiba bu yüzden beğendim. Çünkü orjinal film konu kurgu olarak çok iyiydi ayrıca yapıldığı yıl düşünülürse siyah beyaz bir film için görsel olarak da oldukça iyiydi. Çünkü yönetmeni ve çekim yöntemleri iyiydi.

İşte ortalığı karıştıran hatun


Bu yüzden yeniden çekilen bir filme daha fazla bir şey katamazlardı yapılması gerekeni yapmışlar hikayenin arkaplanını renklendirmişler ve kendi kültürlerine uygulamışlar. Eee Tay kültürü ve tarihi epey bir renkli olunca göze çekici geliyor ve kendini izletiyor. Ama dediğim gibi sonuçta Rashomon ile kıyaslamamak gerek.

Ben bir hikayenin farklı kişiler tarafından anlatıldığı böyle filmleri seviyorum, hoş filmin altında yatan insan doğası (egoizm, bencillik) yada psikolojik drumlara (kimse yoğurdum ekşi demez) hiç değinmiycem çünkü ben yüzeyselim bir de oraya girersek çıkamayız :P Şimdi ne diyordum böyle aynı hikayeyi farklı bakış açıları ile anlatan filmleri seviyorum ve konu açılmışken bahsetmeden edemiycem aklıma Hero filmi geliyor. Yine çok sevdiğim bir fildir. Ayrıca Hero hakkında (ve iki film hakkında daha) bir yazı yazmak istiyorum o yüzden şimdilik adı geçse yeter.


İkisi bir arada

Kısaca film güzeldi. Benim gibi Rashomon filmini sevenlere birde bu versiyonunu izlemek isteyenlere önerilir. Son bir şey daha film de iki beğendiğim oyuncu vardı birisi Mario Maurer. Kendilerine A Little Thing Called Love yani İlk Aşk filmin de hayran kalmıştım ne sevimli bir veletti ne tatlı bir filmdi o öyle. Şu an elimde Suddenly it's Magic filmi var fırsatım olursa bir ara izliycem. Herneyse bu filmde kendilerini hem uzun saçlı hem kel olarak izliyoruz Keşiş rolün de.

Diğeri ise Ananda, kendileri ile tanışmam 2011’in sonlarında izlediğim Me…myself filmi ile oldu. Galiba izlediğim tüm filmleri arasında en çok bu filmini seviyorum ki korkarak izlemiştim. Çünkü Tayland filmlerine hep bir önyargı ile yaklaşıyorum sonuçta izlediğim Amerikan filmlerinden kaynaklanan ve ben de Bangkok günah ve fuhuş şehridir fikri oluşmuş durum da. Tuhaf olansa Bangkok tay dilinde melekler şehri demek.

 Herneyse hala tay filmlerinden biraz korkarım hoş tv’de birçok tay filmi izlemişliğim olsa da mutlaka nette izlemeden önce konuya şöyle bir bakarım. Ama  Me myself’e bakmadım , iyiki de bakmamışım, afişinden biraz işkillenmiştim ama dediğim gibi filmi gerçekten çok sevdim. Filmi izlemek isteyenler asla konusuna ve ya yorumlara bakmadan izlesinler. Çünkü filmin tüm güzelliği burda.


Me myself filmini o kadar beğenmiştim ki ve tabi Ananda’yı adamın diğer filmlerini de izledim. Diğer filmleri arasın da öyle öne çıkan bir film olmadı genelde vasat filmlerdi. Yinede izlemek isteyenlere birkaç öneri.




Hint Denizi Korsanları: film tv de verilmişti diye hatırlıyorum hatta Ananda’nın ilk izlediğim filmi de aslında buymuş fragmanında denizden çıktığı sahneyi görünce hatırladım ama film hakkında fazla bir şey hatırlamıyorum.







Shutter Resimdeki Hayalet: Film oldukça iyiydi ama daha önce Joshua Jackson’nın oynadığı remake versiyonunu izlediğim için konuya hakimdim. Beni fazla şok etmese de genel olarak sevdiğim bir filmdir her iki versiyonu da benden geçer not aldı.( Onlarından çok umurlarındaydı)

The Coffin:  Başka bir korku filmi daha bu filden hatırladığım ise bir sahnede yerimden hoplamıştım. Genelde korku filmlerinde o ani çıkışlar vardır ya işte ben filmden kopmuş başka bir şey düşünürken hiç beklemediğim bir anda hayaletlerden biri kafasını uzatıyordu ve ben yerimden sıçradım üstüne üstlük bundan hoşlandım. Korku filmlerinin amacı bu sonuçta, fena film değildi başka şeyler düşünerek izlerseniz benim gibi filmden hoşlanabilirsiniz.




Red Eagle: Bir aksiyon filmi hatta biraz da bilimkurgu vardı, işte bildiğiniz çizgi roman uyarlaması film tam bitmiyordu sanırsam devam filmi de var. Ama henüz çekilmemiş.

Şimdilik bu kadar bay bay J……….

14 Ocak 2013 Pazartesi

Biraz da Müzik



Bu aralar bunu dinliyorum

Birde bunu

Arada birde bunu

Hobbit Beklediğim Gibi Bir Film


Evet başlıktan da anlaşılacağı üzere bu günkü yazım hobbit ile ilgili. Kaç aydır beklediğim bir filmdi sonun da geldi bizde gittik isledik. Filmle ilgili ne yazacağımı tam toparlayamamakla birlikte yazıya başlıyorum bir şekilde sonunu getiririm heralde. Birde ben bu yazıların giriş bölümünde iyi değilim onu farkettim L


Herneyse film vizyona girdikten 3 gün sonra arkadaşlarla topluca filme gittik (tabi benim konuyu yayınlamam epey sürdü ama olsun) Onlar işten çıkıp gelecekleri için 21:30 seansına bilet aldık. Filme kadar tatlı kahve keyfi derken film saati geldi çattı. Salon boş olur diye düşünüyordum ama bayağı doluydu……… Film bittiğinde ve biz eve geldiğimizde saat 1’di. İşte böyle filmi anlattım bitti. Biliyorum komik değil kötü bir espri anlayışım vardır kusura bakmayın, hatta espri anlayışım yoktur L

Sinema bileti bu kadar
Patlamış mısır şu kadar
Arkadaşlarla film izlemek paha biçilemez J
Bunu yazmazsam çatlardım….

Film hakkında ne yazacağımı gerçekten bilmiyorum hani beklediğime değdi değmesine ama arkadaşları gözlemleyince onlar için sanki bir şeyler eksik kalmış gibi geldi (Bencilim ya ben sevdim herkes sevsin istiyorum :P)

Sonuçta Hollywood böyle şeyleri seviyor. Elbetteki edebiyat uyarlamalarını üstüne üstlük birde yapılan film tutulunca, sevdiği başka bir şeyi yapıp devamının devamını çekiyor. Çekecek bir şey bulamayınca öncesine dönüyor. Hollywood bunu hep yapıyor.
Şimdi konu Hobbit olunca az önce yazdığımın dışında tutmak istedim ama şöyle bir bakınca yukarda anlattığım şeye çok uygun gözüküyor. Yine de dediğim gibi hobbit bu olayın dışında tutulmalıdır. Çünkü Hobbit Yüzüklerin Efendisinden önce yazılmıştır, sıralamayı karıştıran Peter Jackson’dır kötü Peter ne olacak :)

Herneyse birazda filme değineyim, film tamda beklediğim gibiydi. Bende bir nostalji hissi uyandırdı. Yeniden Orta Dünyada olmak güzeldi ve yine hayran kaldım ne hayal gücüymüş bee. Konu bilindiği üzere Bilbo, Gandalf ve 13 cücenin kayıp cüce krallığını ejderhadan  geri almak için bir maceraya atılmaları. Bizleri de peşlerinden sürüklemeleri.

Filmde Yüzüklerin Efendisinden bildiğimiz karkterler  ve yeni olmalarına rağmen başka yapımlarla görüp sevdiğimiz yüzler vardı. Bunlardan biri Thorin karakterini oynayan Richard Armitage. Bu beyi beğenirim kendilerini ilk 5-6 yıl önce Robin Hood dizisinin kötü adamı Guy olarak izlemiştik ama diziyi izlerken kendilerini pek bir beğenmiştik.  Daha sonra ise yine sevdiğim bir yapım olan North & South’un Mr. Thornton’u olarak karşımıza çıktı. Sanırım Thorin karakteri için daha iyi bir oyuncu bulamazlardı. Be adam hiç mi gülmezsin sen.




Diğeri ise Bilbo Baggins’i (gençliğini) oynayan Martin Freeman yani sevgili Doktor Watson’ımız.




Filmle ilgili beni tek rahatsız eden taraf 3 film olarak düşünülmesi. Yüzüklerin efendisi üç ciltlik bir kitap her kitap bir filme denk geliyor tamam iyi hoş ama Hobbit yaklaşık 400 (+- )sayfalık bir kitap. Üç film çıkartmak için epey bir kasmaları gerekecek tek film çekip kurtulsalar daha iyi olabilirdi gibi geliyor. Çünkü böyle olunca filmde gereksiz uzatmalar olacak ve buda biraz sıkıcı olmasına sebep olabilir. Başka birşey ise Hollywood’un 3D takıntısı açıkçası bence 3D’ye gerek bile yoktu.
İşte böyle güzel bir filmdi artık filmin diğer bölümlerinin gelmesini bekliyeceğiz.

Yazıyı Yazarken Aklıma Gelenler (yani dağıtmak istediklerim)


Bu arada kuzinin doğum gününde gitmek için 3 film düşünmüştük bakınız burda. Şimdi her film için ayrı ayrı yorum yapamıycam o yüzden şöyle bir bahsetcem.

O gün kuzinin isteği oldu Paranormal Activity 4 ‘e gittik (daha doğrusu diğer filmler gideceğimiz sinema da yoktu). Sanırım bir doğum günü filmi olması nedeniyle oldukça eğlendim. Filmle ilgili fazla bir şey hatırlamıyorum yalnız bir sahnede biraz tırstım. Daha çok salondaki insanlar aklımda kalmış bir de finali. Çünkü finalde önümüzde oturan yaşları 12-15 arası değişen bir grup genç beyden biri öyle bir çığlık atıp sıçradı ki elimde olmayarak gülmeye başladım. Dediğim gibi epey bir eğlendik.


Tabi diğer iki filmi de izledik online olarak ama Bulut Atlasını tekrar izleyebilirim çünkü hiç birşey anlamadım. Kötü altyazı sağolsun. Şimdi düşündüm de acaba film gerçekten kötümüydü?...


 Looper’a gelince film güzeldi herşey çok iyi gidiyordu ki bir mantık hatası tüm kurguyu batırdı ve çokta gerekli olmayan bir sahne. Sonuçta film zaman yolculuğu ve olası gelecekler üzerine bir filmdi yani mantık aramamam lazım ama, işte bazen beni rahatsız eden detaylara takılıp kalıyorum. Film bir çok soru işareti bıraksa da fena değildi birde Joseph’a ne yapmışlardı öyle (Joseph Gordon-Levitt) nasıl bir makyajdı öyle ama Bruce’a benzemişti ne yalan söyliyim. Aşağıda filmden iki sahne var ve Sisin yorumu...


Anam ne sevimli çoçuk, Evlat olsa sevilmez.....

Eve sokmam ben bunu

Aklıma gelen başka bir film ise yine uzun zamandır beklediğimiz bir yapım mama vizyona girsin arkadaşlarla toplanıp gitcez İnşallah. 18 Ocağı bekliyoruz umarım film de fragman kadar iyidir (Sonuçta referansı iyi yapımcısı Guillermo del Toro Pan'ın Labirenti'nin yönetmeni,Yetimhane'nin yapımcısı iki filmide beğenmiştim bakalım bu sefer ne olcak) ama filmle ilgili az çok neyle karşılaşacağımı tahmin ediyorum buyrun size MAMA bay bay.