Yine uzun bir aradan sonra ben J Evet şubat ayındayız, zaman ne kadar hızlı geçiyor ya da bana öyle geliyor, her gün ömürden gidiyor. Birden nasılda bunalıma bağladım :P her daim depresyona girmeye hazırım yada hiç çıkmadığım için bunalımsız bir hayat düşünemiyorum. Yine de Hamdolsun.
Tabi içinde bulunduğumuz ayında buna etkisi olabilir 14
şubattan bahsediyorum ama konumuz bu değil. Konumuz bu seneki Oscar adayı
filmler. Belki sabırlı davranırsam 14 şubata da değinebilirim. Anladığınız
üzere ben film izlemeyi seven bir kişiyim ve sis ile genelde her sene oscara
aday filmlerin birkaçını izler kendimizce tahminde bulunuruz. İşte bu senede
öyle yaptık, bu sene kendimizi aştık nerdeyse bütün adayları izlemişiz( hoş tüm
adayları izlediğim yıllar da oldu) sadece bir film kalmış onu da ya izleriz ya
izlemeyiz. Adaylar hakkında kısa kısa yazılar yazacağım, aslında yine plansız
bir yazıya başladım bakalım ne olacak.
İlk filmimiz nerdeyse bir ay önce izlediğimiz Argo. Ben
filmi gerçekten beğendim oldukça sürükleyici bir filmdi. Gerçek bir hikayeden
uyarlanması ve bir dönem filmi olması bana göre filmin artılarından. Ama bana
göre en büyük artısı çoğu sahnenin de Türkiye’de çekilmiş olması. Öyle ki filmi
izlerken:
*Burası kapalı çarşımı hayır hayır mısır çarşısı.
*Bu adam Türk bu da Türk bu da işte bu değil.
Gibi diyaloglarımız oldu. Bir de Ben Affleck’e bir kez daha
hayran oldum kendilerini her zaman beğenmişimdir. Filmi izlerken aslında Ben Affleck’inde
şarap gibi beylerden olduğunu anladım. Adam sadece yakışıklı bir oyuncu değil
ayrıca iyi bir yönetmen ve yazar olduğunu da kanıtladı. Ayrıca film şimdiye
kadar aldığı ödüllerle ( Altın Küre ve PGA) Oscarıda alabilirim diyor.
İşte filimden bir kaç istanbul sahnesi |
Lincoln
Argonun ardından Lincoln’ı izledik. Bu filmde güzel bir
filmdi. Bol diyaloglu olmasını sevdim. Politika, siyaset vs bu gibi konuları
sevmem ama gerekli olduğunu biliyorum ve sanırım politikacılara üzülüyorum. Her
neyse film güzel olmasına güzeldi ama Oscar için ne kadar iddalı olur onu
bilemem. En iyi film olmasa bile en iyi erkek oyuncu ödülü kesinlikle Daniel
Day Lewis’e gidecek. Filmdeki bütün oyuncular döktürmüştü. Hatta şöyle
diyebilirim Tommy Lee Jones ve Sally Field ‘de ödül alabilirler.
Film boyunca Lincoln'dan dinleyeceğiniz hikayelerden biri |
Amour
Gelelim Amour filmine. Şöyleki Michael Haneke’nin çok fazla
filmini izlemedim, Ölümcül Oyunlar hariç hem de iki versiyonunu da izledim.
Bunun üzerinden giderek şöyle diyebilirim yönetmen izleyiciyi filmin içine
almayı gerçekten çok iyi beceriyor. Filmde karakterlerin hissettikleri şeyleri
sizde hissedebiliyorsunuz. İşte Amour filminde de bunu yapmıştı. Film tek mekan
çekilerek karakterler gibi sizide bir yere hapsolmuş hissi veriyor.
Filmin adı aşk olsa
bile filmde aşkın yanında utanç, çaresizlik, merhamet, sadakat, gurur gibi
duygulara daha çok yer veriliyor. Belkide aşk her yaşta başka bir duygunun
yerini alıyordur kimbilir. Kısacası “yaşlılık kötü bir şey” film oldukça
üzücüydü Allah herkese hayırlı ömürler ve hayırlı ölümler nasip etsin. Gelelim
ödül alır mı konusuna, durağan sakin bir film (sonlara doğru bir sahne hariç)
tam bir festival filmi Oscara uygunmu açıkçası bilemiycemJ
Umut Işığım, bu filmi sinemada izlemeyi çok istemiştik ama
bazı şeyler zorlanmamalı. Olmayınca olmuyor işte. Neden böyle diyorum, çünkü
film vizyona girdiğinden beri her hafta sonu filme gitmek için plan yapıldı ve
her seferinde suya düştü. En son denememizde internetten film saatlerine bakıp
kalkıp 1 saatlik yol gittik. Üstelik kuziyide çağırdık amaç 18:30 seansına
girip akşam eve dönmek. Bilet almak için sıraya girdik bilin bakalım bize ne
dediler. O saate seansları yokmuş tabi Sis çıldırdı. Ya saat 21 seansına girip
gece eve dönecektik ya da yemek yiyip. İkincisini yaptık bu vesileyle kuzi ile
de görüşmüş olduk.
Lafı bu kadar uzattıktan sonra gelelim film, sonunda evde
oturup izledik. Son zamanlarda izlediğim en iyi romantik komediydi. Sanırım bu
film için yapılacak tek yorum “deli deliyi anında bulur” olacak. Film
eğlenceliydi, romantikti, diyaloglar bol ve anlamlıydı, oyuncular iyiydi.
Bradley Cooper’ı Kitchen Confidential’dan beri çok beğenirim zaten (bilirsiniz
şu sığlık meselesi J)
Filmdeki karakteri ise tam bir manyaktı gerçek anlamda. Ben filme Oscar veririm
ama akademi üyeleri ne yapar bilemem.
Her neyse Umut Işığımdan sonra Pi’nin Yaşamını izledik. Keşke
kuziyi zorla filme götürseymişiz. Yukarda bahsettiğim bu saatte seansımız yok
olayından sonra başka bir filme girelim dedik. Sis ve ben Pi’nin Yaşamına
gitmek istedik kuziye sorduk. Kuzinin cevabı “okyanusun ortasında bir adam ve
bir kaplan benim için müzikalden farksız” oldu. Eee bizde tamam dedik ve filme
girmedik, filmi evde izledikten sonra keşke gitseymişiz diye hayıflandık. Çünkü
film kesinlikle sinemada ve üç boyutlu izlenecek bir film.
Filmi çok beğendim ve filmin sonuna doğru ne yalan söyleyeyim
gözlerim doldu. Görsel olarak zaten muhteşemdi, hikaye harikaydı, Oscarı verdim
gitti. Son olarak evet bende ilk hikayeye inanıyorum L
Başka ne kaldı….. Zero Dark Thirty’i izledik. Film güzeldi
sürükleyici bile sayılırdı ama galiba bana hitap etmiyordu. Nedense bana Kathryn
Bigelow daha önce ki filmi The Hurt Locker’ı anımsattı. Sanırım yönetmen bu tür
filmler yapmayı seviyor. 11 eylül ve ırak savaşı Hollywood’un yeni malzemesi.
Önümüzdeki 30 yıl ve ya daha fazla böyle filmler göreceğiz gibi. Her neyse akademi
üyelerinin ne yapacağı belli olmaz ama 2010’da ödül Hurt Locker’a gittiyse bu
sene niye Zero Dark Thirty almasın değilmi. Yani sürpriz yapacak filmlerden
biri olabilir.
Les Miserables
Les Miserables yani Sefiller. Filme bayıldım, güzeldi.
Galiba ben Sefiller’in her halini seviyorum. Kitabını, filmini, çizgi filmini, müzikalini.
Filmin konusuna değinmiycem bildiğiniz Sefiller işte. Hayranlık uyandıran Jean
Valjean, her versiyonunda rahat bırak şu adamı dediğim gıcık Javert, Cosette,
Marius. Güzeldi sevdim film ödül alırmı bilemem ama müzikleri kasin alacak.
Tuhaf bir şekide filmi izlerken Eponine karakterini hatırlamadım. Belki
üzerinden çok zaman geçtiğinden bilemiycem ama bu filmde en sevdiğim ve
üzüldüğüm karakter oluverdi.
Filmde Eponine karakterine çok üzüldüğümü söylemiştim işte bu şarkı ile ne demek istediğimi anlayın. Tembellikten şimdi şarkının sözlerini yazıp uğraşmak istemediğimden direk filmdeki sahneyi koydum. Oldukça dokunaklı bir şarkı.....
Veee son olarak Django Unchained’ izledik. Buda güzel bir
filmdi. Bildiğin işte Quentin Tarantino filmi, bolca ateşli silah ve bolca kan.
Ben Quentin Tarantino filmlerini fazla sevmesem de adamın espri anlayışını
seviyorum. Galiba filmlerini bu yüzden izliyorum. Film de en çok Dr. Schultz
karakterini sevdim adam zekiydi. Leonardo DiCaprio ise mösyö Candie olarak
oldukça iyiydi (ya da kötüydü).Tarantino niye yakışıklı adamlara kötü karakterleri oynatma gereği duyuyor bilmiyorum ama iyiki yapıyor. Her neyse işte tüm oyuncular iyiydi (Jamie' de selam çakalım gönlü kalmasın) Ödül alır mı alabilir. Çünkü ben filmi birkez daha izleyebilirim.
İzlemediğimiz sadece Düşler Diyarı (Beasts of the Southern Wild) kaldı. Fırsatımız olursa belki izleriz, belki de izlemeyiz. Oscarı alıp almayacağına bağlı J
Veee burda bitiriyorum. Filmlerin hepsi gerçekten güzeldi,
bu sene epey bir çekişmeli geçecek gibi.
Son bir not Sis ve benim ödül verdiklerimiz.
En iyi erkek oyuncu ödülü, Lincoln ile Daniel Day Lewis’e
verilmezse
Pi’nin Yaşamındaki bilgisayar ortamında yaratılmış kaplana
verilsin (Geçen senede Savaş Atı filmindeki ata vermiştik.)
En iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü ise Sefiller filmindeki Gavroche
rolündeki çocuğa verilsin.
Bizden bu kadar herkese iyi eğlenceler………..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder