9 Şubat 2013 Cumartesi

Oscar 2013




Yine uzun bir aradan sonra ben J Evet şubat ayındayız, zaman ne kadar hızlı geçiyor ya da bana öyle geliyor, her gün ömürden gidiyor. Birden nasılda bunalıma bağladım :P her daim depresyona girmeye hazırım yada hiç çıkmadığım için bunalımsız bir hayat düşünemiyorum. Yine de Hamdolsun.

Tabi içinde bulunduğumuz ayında buna etkisi olabilir 14 şubattan bahsediyorum ama konumuz bu değil. Konumuz bu seneki Oscar adayı filmler. Belki sabırlı davranırsam 14 şubata da değinebilirim. Anladığınız üzere ben film izlemeyi seven bir kişiyim ve sis ile genelde her sene oscara aday filmlerin birkaçını izler kendimizce tahminde bulunuruz. İşte bu senede öyle yaptık, bu sene kendimizi aştık nerdeyse bütün adayları izlemişiz( hoş tüm adayları izlediğim yıllar da oldu) sadece bir film kalmış onu da ya izleriz ya izlemeyiz. Adaylar hakkında kısa kısa yazılar yazacağım, aslında yine plansız bir yazıya başladım bakalım ne olacak.


Argo

İlk filmimiz nerdeyse bir ay önce izlediğimiz Argo. Ben filmi gerçekten beğendim oldukça sürükleyici bir filmdi. Gerçek bir hikayeden uyarlanması ve bir dönem filmi olması bana göre filmin artılarından. Ama bana göre en büyük artısı çoğu sahnenin de Türkiye’de çekilmiş olması. Öyle ki filmi izlerken:

*Burası kapalı çarşımı hayır hayır mısır çarşısı.
*Bu adam Türk bu da Türk bu da işte bu değil.

Gibi diyaloglarımız oldu. Bir de Ben Affleck’e bir kez daha hayran oldum kendilerini her zaman beğenmişimdir. Filmi izlerken aslında Ben Affleck’inde şarap gibi beylerden olduğunu anladım. Adam sadece yakışıklı bir oyuncu değil ayrıca iyi bir yönetmen ve yazar olduğunu da kanıtladı. Ayrıca film şimdiye kadar aldığı ödüllerle ( Altın Küre ve PGA) Oscarıda  alabilirim diyor.



İşte filimden bir kaç istanbul sahnesi


Lincoln

Argonun ardından Lincoln’ı izledik. Bu filmde güzel bir filmdi. Bol diyaloglu olmasını sevdim. Politika, siyaset vs bu gibi konuları sevmem ama gerekli olduğunu biliyorum ve sanırım politikacılara üzülüyorum. Her neyse film güzel olmasına güzeldi ama Oscar için ne kadar iddalı olur onu bilemem. En iyi film olmasa bile en iyi erkek oyuncu ödülü kesinlikle Daniel Day Lewis’e gidecek. Filmdeki bütün oyuncular döktürmüştü. Hatta şöyle diyebilirim Tommy Lee Jones ve Sally Field ‘de ödül alabilirler.


Film boyunca Lincoln'dan dinleyeceğiniz hikayelerden biri

Amour

Gelelim Amour filmine. Şöyleki Michael Haneke’nin çok fazla filmini izlemedim, Ölümcül Oyunlar hariç hem de iki versiyonunu da izledim. Bunun üzerinden giderek şöyle diyebilirim yönetmen izleyiciyi filmin içine almayı gerçekten çok iyi beceriyor. Filmde karakterlerin hissettikleri şeyleri sizde hissedebiliyorsunuz. İşte Amour filminde de bunu yapmıştı. Film tek mekan çekilerek karakterler gibi sizide bir yere hapsolmuş hissi veriyor.

Filmin adı aşk olsa bile filmde aşkın yanında utanç, çaresizlik, merhamet, sadakat, gurur gibi duygulara daha çok yer veriliyor. Belkide aşk her yaşta başka bir duygunun yerini alıyordur kimbilir. Kısacası “yaşlılık kötü bir şey” film oldukça üzücüydü Allah herkese hayırlı ömürler ve hayırlı ölümler nasip etsin. Gelelim ödül alır mı konusuna, durağan sakin bir film (sonlara doğru bir sahne hariç) tam bir festival filmi Oscara uygunmu açıkçası bilemiycemJ




Silver Linings Playbook

Umut Işığım, bu filmi sinemada izlemeyi çok istemiştik ama bazı şeyler zorlanmamalı. Olmayınca olmuyor işte. Neden böyle diyorum, çünkü film vizyona girdiğinden beri her hafta sonu filme gitmek için plan yapıldı ve her seferinde suya düştü. En son denememizde internetten film saatlerine bakıp kalkıp 1 saatlik yol gittik. Üstelik kuziyide çağırdık amaç 18:30 seansına girip akşam eve dönmek. Bilet almak için sıraya girdik bilin bakalım bize ne dediler. O saate seansları yokmuş tabi Sis çıldırdı. Ya saat 21 seansına girip gece eve dönecektik ya da yemek yiyip. İkincisini yaptık bu vesileyle kuzi ile de görüşmüş olduk.

Lafı bu kadar uzattıktan sonra gelelim film, sonunda evde oturup izledik. Son zamanlarda izlediğim en iyi romantik komediydi. Sanırım bu film için yapılacak tek yorum “deli deliyi anında bulur” olacak. Film eğlenceliydi, romantikti, diyaloglar bol ve anlamlıydı, oyuncular iyiydi. Bradley Cooper’ı Kitchen Confidential’dan beri çok beğenirim zaten (bilirsiniz şu sığlık meselesi J) Filmdeki karakteri ise tam bir manyaktı gerçek anlamda. Ben filme Oscar veririm ama akademi üyeleri ne yapar bilemem.






Pi’nin Yaşamı

Her neyse Umut Işığımdan sonra Pi’nin Yaşamını izledik. Keşke kuziyi zorla filme götürseymişiz. Yukarda bahsettiğim bu saatte seansımız yok olayından sonra başka bir filme girelim dedik. Sis ve ben Pi’nin Yaşamına gitmek istedik kuziye sorduk. Kuzinin cevabı “okyanusun ortasında bir adam ve bir kaplan benim için müzikalden farksız” oldu. Eee bizde tamam dedik ve filme girmedik, filmi evde izledikten sonra keşke gitseymişiz diye hayıflandık. Çünkü film kesinlikle sinemada ve üç boyutlu izlenecek bir film.

Filmi çok beğendim ve filmin sonuna doğru ne yalan söyleyeyim gözlerim doldu. Görsel olarak zaten muhteşemdi, hikaye harikaydı, Oscarı verdim gitti. Son olarak evet bende ilk hikayeye inanıyorum L
Emin olun böyle bir sahneyi geniş bir perde de ve üç boyutlu izlemek istersiniz



Zero Dark Thirty

Başka ne kaldı….. Zero Dark Thirty’i izledik. Film güzeldi sürükleyici bile sayılırdı ama galiba bana hitap etmiyordu. Nedense bana Kathryn Bigelow daha önce ki filmi The Hurt Locker’ı anımsattı. Sanırım yönetmen bu tür filmler yapmayı seviyor. 11 eylül ve ırak savaşı Hollywood’un yeni malzemesi. Önümüzdeki 30 yıl ve ya daha fazla böyle filmler göreceğiz gibi. Her neyse akademi üyelerinin ne yapacağı belli olmaz ama 2010’da ödül Hurt Locker’a gittiyse bu sene niye Zero Dark Thirty almasın değilmi. Yani sürpriz yapacak filmlerden biri olabilir.



Les Miserables

Les Miserables yani Sefiller. Filme bayıldım, güzeldi. Galiba ben Sefiller’in her halini seviyorum. Kitabını, filmini, çizgi filmini, müzikalini. Filmin konusuna değinmiycem bildiğiniz Sefiller işte. Hayranlık uyandıran Jean Valjean, her versiyonunda rahat bırak şu adamı dediğim gıcık Javert, Cosette, Marius. Güzeldi sevdim film ödül alırmı bilemem ama müzikleri kasin alacak. Tuhaf bir şekide filmi izlerken Eponine karakterini hatırlamadım. Belki üzerinden çok zaman geçtiğinden bilemiycem ama bu filmde en sevdiğim ve üzüldüğüm karakter oluverdi.


Filmde Eponine karakterine çok üzüldüğümü söylemiştim işte bu şarkı ile ne demek istediğimi anlayın. Tembellikten şimdi şarkının sözlerini yazıp uğraşmak istemediğimden direk filmdeki sahneyi koydum. Oldukça dokunaklı bir şarkı.....





Django Unchained


Veee son olarak Django Unchained’ izledik. Buda güzel bir filmdi. Bildiğin işte Quentin Tarantino filmi, bolca ateşli silah ve bolca kan. Ben Quentin Tarantino filmlerini fazla sevmesem de adamın espri anlayışını seviyorum. Galiba filmlerini bu yüzden izliyorum. Film de en çok Dr. Schultz karakterini sevdim adam zekiydi. Leonardo DiCaprio ise mösyö Candie olarak oldukça iyiydi (ya da kötüydü).Tarantino niye yakışıklı adamlara kötü karakterleri oynatma gereği duyuyor bilmiyorum ama iyiki yapıyor. Her neyse işte tüm oyuncular iyiydi (Jamie' de selam çakalım gönlü kalmasın) Ödül alır mı alabilir. Çünkü ben filmi birkez daha izleyebilirim.





İzlemediğimiz sadece Düşler Diyarı (Beasts of the Southern Wild) kaldı. Fırsatımız olursa belki izleriz, belki de izlemeyiz. Oscarı alıp almayacağına bağlı J


Veee burda bitiriyorum. Filmlerin hepsi gerçekten güzeldi, bu sene epey bir çekişmeli geçecek gibi.
Son bir not Sis ve benim ödül verdiklerimiz.

En iyi erkek oyuncu ödülü, Lincoln ile Daniel Day Lewis’e verilmezse

Pi’nin Yaşamındaki bilgisayar ortamında yaratılmış kaplana verilsin (Geçen senede Savaş Atı filmindeki ata vermiştik.)

En iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü ise Sefiller filmindeki Gavroche rolündeki çocuğa verilsin.

Bizden bu kadar herkese iyi eğlenceler………..

Hiç yorum yok: